28 Ocak 2012 Cumartesi

Nârım, narım

http://bizsenleikimiz.blogspot.com/
http://blog.milliyet.com.tr/Sayfam/Blogger/?UyeNo=2275369‘’
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane!’’
Al yanaklım, narım.
Faydalarını bir bir sayayım.
Meyvesi, meyve kabukları, taneleri, tanelerini kaplayan beyaz zarı, kökleri ve dalları, her birinin yararları farklı.
Alternatif tıp da kullanılması da ayrı.
Potasyum ve mineral deposu, C vitamini yüklü.
İdrar söktürücü, kanser hücrelerinin büyümesini engelleyici, kalp ve damar dostu ve de enerji deposu.
Kış bütün haşmeti ile hüküm sürerken, her yer beyaza bürünmüşken!
 Aman diyeyim! Bağışıklık sisteminizi koruyun.
Genelde kış döneminde hazırlanan ve semt pazarlarında da kolaylıkla bulunan nar ekşisi çeşitli yemeklerde ve salatalarda kullanılmakta.
Nar ekşisini ben evde kendim hazırlamayı tercih ediyorum.
3 ya da 4 kilo ekşi narı (Hicaz narı diye de adlandırılıyor) sıkarak, bir miktar tuz ilavesi ile kaynatıyor ve şişelerde muhafaza ediyorum.
Gelelim kırmızı pancara; Karaciğerin destekçisi, kan temizleyici, mineral zengini.
Narın ve kırmızı pancarın muhteşemdir beraberliği.
Anlatmakla bitmez lezzeti.
Nar ve kırmızı pancar, her ikisi de antioksidan özelliği taşımaktalar.

Pancar turşusu için malzemeler;
1 kg. kırmızı pancar,
2 bardak ekşi nar suyu,
1 fincan sirke,
5 diş sarımsak,
1 çay kaşığı tuz,
1 çorba kaşığı zeytinyağı,

Kırmızı pancarları iyice yıkayıp, kabuklarını ince ince soyup ve halka şeklinde doğrayarak, üstlerini bir miktar geçecek şekilde su ilavesiyle bir tencerede haşlayın. Pancarlar haşlanırken, nar suyu, sirke, tuz ve ince halkalar şeklinde doğranmış sarımsaklar ile zeytinyağını geniş bir kapta karıştırın.

Bu arada pancarın taze sap ve filizlerini de taze soğan ile kavurarak ve üzerine yumurta kırarak da ayrıca bir yemek çeşidi hazırlayabilirsiniz.

Haşlanan pancarları, bir kavanoza yerleştirin ve haşlama suyunun yarısını da hazırladığınız narlı sosun içerisine karıştırdıktan sonra, sosu da kavanoza dökün ve ılındıktan sonra kavanozun kapağını sıkıca kapatıp, bir hafta kadar serin bir ortamda muhafaza edin.

Bir hafta sonra pancar turşusunu, yemeklerinizin yanında sevdiklerinize sunabilirsiniz.

Afiyet şeker, sofralarınız bereketli ve şen, tarif kârınız Ayşen olsun.

Sevgi ve saygılarımla.


Ayşen Arslangiray Kura
29.01.2012/İzmir
Fotoğraflar, adanakent.com ve hangimoda.com adreslerinden alınarak, kolajlanmıştır.

17 Ocak 2012 Salı

Sahanda köfte; izi kalmış özlemle gönüllerde





Yemek kitaplarında karşılaştığınız ‘’Sahanda Köfte’’ tariflerinden biraz farklı bir tarif yapacağım sizlere bugün. Sakın ola sizleri şaşırtmasın!
Bu tarif ve uygulama; babaannemle birlikte mutfakta yarıştığımız, hem de büyükçe kalaylı bakır sahanlarda hazırladığımız, bu arada da dedemin içerideki odadan’’ Hadi Mükerrem Hanım, yemek daha pişmedi mi?’’ diye gür sesiyle, elimizin ayağımızın birbirine karıştığı, buram buram nostalji kokan bir tariftir.
Anılarım geldi geçti gözümün önünden ve yitirilen canlarım. Hey gidi günler hey!
Gelelim, önce malzemeyi listelemeye.
4-6 kişilik bir yemeğin listesi olmakla beraber, arzuya göre arttırıp ya da eksiltebilirsiniz. Keyif sizin.
Köfte malzemesi:
400 gr. Yağsız dana kıyması( iki kez çekilmiş)
1 dilim bayat ekmek içi,
1 baş kuru soğan rendesi,
1 yumurta sarısı,
1 çay kaşığı tuz,
1  ‘’      ‘’      karabiber,
1  ‘’       ‘’     kimyon,
Diğer malzemeler:
3 baş kuru soğan,
1 su bardağı un,
1,5 yemek kaşığı tereyağı,
1 bardak sıvı yağ,
2 kaşık domates salçası,
2-3 adet dilimlenmiş yeşilbiber,
1 çay kaşığı tane karabiber,
1 çay kaşığı kırmızı toz biber,
1 çay kaşığı kekik,
1-2 adet defneyaprağı,
2-3 adet sarımsak,
4 adet domates,
 Şimdi!!!!  Yemeği özenle hazırlamaya başlama zamanı.
İlk önce, 3 adet kuru soğanı ince ince halkalar halinde doğrayarak ve üzerine bir çay kaşığı toz kırmızıbiber(tatlı), bir çay kaşığı kekik dökerek, az bir miktar sıvı yağ ile soteleyelim. Büyükçe bir tepsiye veya derin bir borcama ya da toprak güveçten tabağa yayalım.
Köftenin malzemesini kararak, iyice yoğuralım da bu meyanda köfte hamurunu en az 8-9 kez yoğurduğumuz kaba çarpmayı unutmayalım. Yalnız!!! Dikkat edin ki bu çarpma işlemi esnasında tavana yapışmasın!!!
Köfteleri yuvarlamadan önce, küçük bir kâseye soğuk su koyalım ve arada ellerimizi suyla ıslatalım.
Ayrıca 1 su bardağı unu da geniş ve yayvan bir kaba dökerek, yuvarladığımız köfteleri( orta büyüklükte) unun içine bırakalım ve ara sıra bu unlu tepsiyi sallayarak hem köftelerin iyice unlanmasını sağlayalım, hem de birbirlerine yapışmalarını önleyelim.
Unlanan köfteleri de 1 bardak sıvı yağda, tavayı sallamak suretiyle kızartalım ve kızaran köfteleri soğanların üzerine alalım tabii ki kevgir kepçe ile dikkatlice ve parçalanmadan.
Köftelerin de kızartma işlemi bitince; tavada 1,5 kaşık tereyağının içine bir fincan kadar unu( köftelerin unlanmasından arta kalan unu da kullanabilirsiniz) sarartarak, bir miktar sıcak su ile inceltilmiş 2 kaşık salçayı ilave edip, üzerine de 2 bardak ılık su, defneyapraklarını, sarımsakları ve de tane karabiberleri ekleyerek meyaneyi pişirelim. Hazırlanan bu meyaneyi de köftelerin üzerlerine kaşık yardımı ile eşit bir şekilde dağıttıktan sonra, halka olarak doğradığımız domatesleri de en üste yerleştirelim.
Yemeğimiz hazır!
Yemek hazırlama esnasında fazlaca kap kaçak kullanmakta benim kabahatim amma ne yapayım bu kadar kusur kadı kızında da olurmuş!
Olsun!!! Yemeklerimiz özenli ve lezzetli olsun!
Yemek saatinden 45 dakika önce daha evvel 10 dakika kadar ısıtılmış fırında, pişirerek sevdiklerimizin beğenilerine sunalım.
Afiyet şeker, sofralarınız bereketli, sunduğunuz lezzetler şen, tarif kârınız Ayşen olsun.


Yeni tariflerde buluşmak dileklerimle,
Saygı ve de sevgilerimle,


Ayşen Arslangiray Kura
18.01.2012/İzmir



Mor abiyeli damak çatlatan patlıcanı Hünkar Beğendi

http://blog.milliyet.com.tr/Sayfam/Blogger/?UyeNo=2275369Mor abiyeli damak çatlatan patlıcanı Hünkâr Beğendi!

Benim can’dan aziz, çok değerli okuyucularım.
Bugünkü menümüzde mor abiyeli damak çatlatan patlıcan var.
Hani sofralarımızın, özellikle yaz aylarının vazgeçilmezi patlıcan.
Her ne kadar’’hiçbir faydası yok!!!’ ‘’Nikotin içeriyor’’ diye iftiralara uğrasa da!
Hangi tencerenin kapağını kaldırsak bir başka çeşidiyle haşır neşir olduğumuz, sırık ya da bostan gülü patlıcan, tüm muzipliği ile gülümser.
Kırağının bile çalmaya kıyamadığı patlıcan, tüm karalama kampanyalarına can siperane karşı koyar ve başköşeye kurulur.
Aleyhinde kampanya düzenleyenlere de lezzet kattığı nefasetlerle direnir.
Aynen, yüzyıllar önce padişahı bile fermanından vazgeçirdiği gibi!
Rivayet odur ki!
Uzun ve yorucu muharebeden galip çıkan padişah; sarayda kendine sunulan her sofrada patlıcanın mutlaka bir çeşidi ile karşılaşınca, mahiyetindekilere hiddetle bağırmış!
-Hele zındıklar!
-Bundan kelli yasaktır!
-Patlıcanla matlıcanla yapılan yemek istemezük!
-Mutfağa alanın da, pişirenin de vay haline!
-Derhal kellesi vurula!
-Aman hünkârım, etmeyin eylemeyin. Deseler de!
Padişah; Nuh der! Peygamber demez!
Padişah bu! Sözü kanun! Var mı sözünün üstüne söz koyan!
Patlıcanın adını ananlar, sorgusuz sualsiz zindanı boylar!
Daha ağzını açıp da ‘pat’ deyemez insanlar!!!
Zindanlar, insanlarla dolar da taşar!!!
Durum vahim! Saray mutfağındakileri alır bir telaş kıyamet!
Eeee, kolay mı? Patlıcan en büyük destekleri!
Kara tasalara bürünürler!!! Şimdi ne olcek halimiz deye!
Çareyi yeni yeni tariflerle, çeşitlerle aramaktalar!
Neler neler yapmazlar ki!
Kavundan dolmalar!
Patatesten medet umarlar!
Nafile!
Dile kolay patlıcan bu sana!
Yapılmadığı çeşit var mı ki! Mutfak kesat o olmayınca!
Karnıyarık, dolma, musakka, kebap, köpoğlu, kızartma, közleme, çığırtma, tazesi ve kurusu. Saymakla bitmeyecek kadar yemeği yapılmakta!
Saray mutfağında yaşanan bu patlıcan krizi, dalga dalga ülkenin her yanına yayılır!
Halk da bu işe şaşırır!!!
Gel git zaman, saraya hırpani kılıklı bir dağ çobanı gelir!
-Ben bu krizi çözerim. Az izin verin bana! Der.
Valide sultana danışırlar ve yüksek müsaadelerini alıp, çobanı önce yıkayıp aklayıp, bir güzel de giydirip, mutfağa sokarlar.
Çoban, kolları sıvar ve patlıcanlı yemeği hazırlamaya koyulur.
Doğal yollarla kendi yetiştirdiği bostan patlıcanlarından dört tanesini ilk birkaç yerinden deler ve ateşte közler. Közlenen patlıcanları bir limonun sıkıldığı büyükçe su dolu kaba salar. Daha sonra çıkarıp kabuklarını soyarak, tokmakla bir güzel ezip püre haline getirir ve bir kıyıya koyar.
Yarım kiloda kuzu etini(köyünde beslediği kuzulardan) kuşbaşı olarak kıyıp, su ile yıkayarak büyükçe bir tencereye yerleştirir. Etler suyunu salıp, tekrar çekinceye kadar bekler.
Bilahare, kıydığı bir baş soğan ile halka halka kestiği yeşilbiberleri de etlerin içerisine katar ve bir bardak su ilavesiyle çok kısık ateşte pişmeye bırakır.
Bir diğer tarafta da 2-3 domates ile birkaç tane biberi közler.
Bir başka kaba 2 kaşık tereyağının içine 1,5 fincan unu koyarak sarartmadan kavurur ve yarım kilo sütü de katarak, muhallebi kıvamına gelince, püre haline getirdiği patlıcanları da ekleyerek, iyice koyulaştırır hazırladığı sosu.
Büyücek, düz bir bakır sahana önce patlıcanla hazırladığı sosu döker, üzerine de pişirdiği etleri yerleştirir düzgün bir şekilde. Sahanın kenarlarını da közlediği domates ve biberler ile maydanoz yapraklarıyla süsler.
Yemek padişaha sunulmaya hazır amma önce çeşnicibaşının test edip tastiklemesi gerek.
Valide Sultan, saraydakileri bin tembehler – sakın ola ki padişaha bu patlıcanla yapıldı demeyin!
Neyse!
Tüm saray erkânı nefeslerini tutar ve neticeyi bekler!
Padişah, bu yeni lezzeti pek beğenir ve bir tabak daha ister!
Haremağası, kaftanının eteklerini savura savura gelir ve heyecanla, sabırsızlıkla bekleyenlere müjdeyi verir.
Hünkârbeğendi!
Hünkârbeğendi!
Herkes derinden bir ohhh çeker!
Kolay mı? Patlıcanın affı söz konusu bu haykırışta!
Valide Sultan çobanı altınlara boğar, fakir gelen çoban köyüne pür zengin bir adam olarak döner.
Padişahtan da patlıcanın affını diler!
Mor abiyeli damak çatlatan patlıcanı hünkâr beğendiğinden dolayı da, patlıcanın sürgün hayatı sona erer!
O gün bu gündür, patlıcan hala mutfaklarımızı başköşede süsler!
Zindandakiler mi? Yargıya güvenleri sonsuz! Halen yargılanmayı beklerler!
Saraydakiler, onlardan bihaberler!
Bu öykü de burada biter!
Deneyenler, afiyetle yerler.
Saygı ve sevgiler.

Ayşen Arslangiray Kura
29.9.2011/İzmir