21 Şubat 2012 Salı

''Mırra''nın kaç yıl hatırı var?

http://blog.milliyet.com.tr/--mirra--nin-kac-yil-hatiri-var-/Blog/?BlogNo=348073


Belki kırk yıl, belki de daha fazla.

Kahve bahane aslında, önemli olan sahip olduğun dostluğu yitirmemektir ömür boyunca.

Mükellef bir sofrada, şahane lezzetlerle donanmış masadan; yemeklerimizi yedikten sonra salondaki koltuklara kurulmuştuk ki sohbetimize burada devam etmek niyetindeydik.

Ne harikaydı lezzetler, anlatamam şimdi! Söz aldım, tariflerin hepsini verecek ve ben bir bir sizlere yansıtmaya çalışacağım.

Bir elinde ibrik, bir elinde iki kulpsuz koni biçiminde fincanla beliriverdi önümde.

- Aaaa bende de var bu fincanlardan! Diye çığlığı basıverdim gayriihtiyarî.

- Peki, ne yaptın onları?

- Bilmem!! İlk evlendiğim yılda hediye gelmişti. Kimse itibar etmedi. Pek küçük bunlar, dediler. Unutuldular gitti dolabın kuytu bir köşesinde!

Hakikaten, ne oldular bilmiyorum! Çok uzun yıllar geçti aradan, en az 10 kez de ev taşıdık. Taşınma esnasında nerelere atıldılar, kayboldular bilmiyorum.

Elindeki ibrikten fincana o özel fincana bir iki yudumluk kahve damlatıp, içmem için sundu.

Acıydı. Köpüksüz, şekersiz ve buruk ama damakta iz bırakan bir tadı vardı. O da ne yabancı olmadığım ve çok sevdiğim bir koku ve tat geldi içim anında.

-Bunun içinde kakule var! Dedim.

-Nasıl bildin? Diye sordu. Şaşırma sırası bu kez ona gelmişti.

-Çok severim kakuleyi, her gün bir iki tane çiğnerim.

- Hadi kakuleyi tanıdın ama bilmediklerin vardır daha! Sakın fincanı sehpaya bırakma!

-Bu kez ben afalladım!

- Niye?

‘’Bu bizim yörede; Mardin ve Urfa yörelerinde özeldir. Mırra ikram etmek bile özel kişilere hastır. Geleneksel bir ikramımızdır.

Genelde, mangalda 6 ya da 7 saat süresince kaynatarak, damıtarak, dinlendirerek hazırlar ve sunarız.

Tabii buralarda uygulamada eksiklerimiz var ama ben iki cezvede kaynatıyor, cezveden cezveye tülbentten süzerek hazırlıyorum. Dinlendiriyor, kaynatıyorum. Arada sırada mutfağa gittikçe hazırladım.

Aslında; bizim oralarda, gümgüm adı verilen özel kapaklı cezvelerde pişirilir.

Her evde mırra pişirmek için özel imal edilmiş mangal, maşa, kürek, boy boy gümgümler, ibrikler ve cezveler vardır.

Mırra fincanları da özeldir ve konuklara sıra ile ikram edilir. Asla bu fincanlar tepsiye konulmaz. İkram edilen fincanı eline alan konuk, fincanı elinde çevirerek içer ve ev sahibine elden geri verir. Ev sahibi de diğer konuğa ikram eder.

Konuk, fincanı ev sahibine vermeyip de es keza yere bırakmaya kalkarsa eğer ceza olarak o fincanı altınla doldurmak zorundadır!

Mırra öyle her gün içtiğin kahveye benzemez. Hazırlaması, sunumu ve içimi çok özel bir şölendir.’’

İçtiğimiz mırranın eşliğinde, mırranın özelliklerini öğrendim, arkadaşımdan ve sizlere yansıtmaya çalıştım bu nadide kahvenin güzelliğini.

Mırra fincanını sehpaya bırakır mıyım hiç? Hele de altının tavan yaptığı bu günlerde!

Bu arada kaç fincan mırra içtiğimi de saymadım zira bir iki yudumda tükeniveriyordu fincandaki kahve.

Zaten konuk kâfi demedikçe de ikram devam edermiş.

Ve o muhteşem lezzetin tadı damağımda kaldı desem yalan söylememiş olurum.

Arkadaşıma bu özel şölen için teşekkür ederken, dostluğun, kıymet bilende yüceliğinin de sırrına eriştim sayesinde.

‘’Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı var’’ derler.

Gönül ne hissederse güzel eyler.

Sevgi, hoşgörü, vefa dostluğu baki eyler.

Saygı ve sevgiler.

Ayşen Arslangiray Kura

8.02.2012/İzmir

19 Şubat 2012 Pazar

Ağlayan Pasta

http://blog.milliyet.com.tr/--artik-aglama---dedi--gozyaslarim-aglayan-pastada-simgelendi-/Blog/?BlogNo=349715


Hatçam’dan ayrılalı hayli zaman oldu! Yüreğimin bir köşesinde, o ayrılığın hüznü, sararan yaprak misali durup, duruyor ve duracak taa ki sonsuza değin.
Hatçam, dert ortağım, sırdaşım, gönül yoldaşım, kız kardeşten öte can arkadaşım. Gönüllerimiz, fikrimiz hep bir ama eskisi gibi olmuyor be Hatçam araya mesafe girdi. Artık eskisi gibi yedi yirmi dört, her an, her zaman görüşemiyoruz ki!
‘’Sakın ola taşınırken bana haber vermek gibi bir gaflete düşmeyin.’’ Dedim ki zaten Ada’da idim. ‘’Ben yokken gidin! Dayanamam! Yüreğim kaldırmaz!’’ Dedim demesine de! Sanki ben dememişim, tembihlememişim gibi, duyarlı vatandaşın biri!!! Gamlı Baykuş!!! Misali, telefonla yetiştirdi!
‘’Bugün taşınıyorlar.’’ Diye müjdeledi!
Tabii ben gözyaşlarımı zapt edemedim. Gerçi hâlâ da zapt edemiyorum ya! Neyse!
Geçen akşam, onlarda idik. Eski günleri yâd ettik.
Hatçam bana bir sürpriz hazırlamış.
‘’Bak Ayşen abla, bu pastayı sana ithaf ettim.’’
‘’Adı ağlayan pasta! Lütfen ama artık yeter! Sakın yerken ağlama!’’ dedi.
Dedi demesine de kim dinler ki onu! Hele de bu ayrılık en hassas olduğum konu! Kalp mahzun, zaten gözler buğulu.
Boğazımda düğümlene düğümlene yedim, hatırı kırılmasın diye. Sizlere yazıp, anlatmak için tarifini aldım. Bir de fotoğrafladım ama benim Efe, bilgisayarı formatlarken, birçok fotoğraf gibi pastanın fotoğrafı da kayıplara karışmış.
İşte benim mutfak tariflerimin sitili de bu. Bazen öykü içerir, bazen hayatı, bazen mizahi, bazen de böyle hüzünlü. Selam olsun okuyan, beğenen, deneyen ve yorumlayan gönüllere.
Şimdi gelelim sadede; malzeme listelerine.
Kek için;
3 fincan un, 3 fincan şeker, 5 yumurta, 1 fincan süt, 1 paket kakao, 1 paket kabartma tozu.
Öncelikle, 3 fincan şeker ile 5 yumurta, çırpma teli ile iyice çırpılır ve sırası ile diğer malzemeler de katılarak çırpılan kek daha önceden yağlanıp, unlanan cam fırın kabına (dikdörtgen olanı tercih edilirse daha iyi olur.)dökülür ve önceden ısıtılmış 200 derece sıcaklıktaki fırına pişmesi için konulur.
1.sos malzemesi;
3 çay bardağı süt, 1,5 su bardağı su, 2 çay bardağı şeker, 3 kaşık mısır nişastası, 1 paket kakao
Ayrıca, 1 su bardağı soğuk süt. Bu ayrıntıyı unutmamak gerek! Zira kek pişer pişmez eşit miktarda olmak kaydı ile üzerine dökülecek.
Sosun tüm malzemeleri, derin bir tencerede ve orta hararetteki ocakta muhallebi kıvamına gelinceye değin karıştırılarak pişirilecek. Sakın ola fırındaki keki unutmayın bu arada!
Fırından pişen keki çıkarttığınızda üzerine soğuk sütü de döktükten sonra, hazırladığınız muhallebi sosunu yine eşit miktarda olmak kaydı ile kekin üzerine yayın.
Sıra geldi 3. Hamleye;
2 paket krem şantiyi, 2 bardak süt ile koyu bir kıvam alıncaya değin, çırpıcı yardımı ile çırpın onu da kekin üzerine yayın. Ve bıçak ile düzeltin.
Son hamle;
1 paket sütsüz çikolatayı ki buna bitter diyorlar. Benmari usulü( Sıcak su içerisinde konulmuş ikici bir kap içinde) eritin ve hemen zaman kaybetmeden krem şanti ile kaplanmış kekin üzerine gözyaşı damlaları gibi damlatın. Çikolata yerine, hazır çikolata sosu da kullanabilirsiniz. Tercih sizin.
Özene bezene, eh biraz da emek ve de zahmet harcayarak, sevginizi de katarak hazırlamış olduğunuz bu ağlayan pastayı en az 2 saat buzdolabında beklettikten sonra, sevdiklerinize sunabilirsiniz.
Biliyorum! Her hazırlama aşamasında benim gözyaşlarımı görür gibi olacaksınız amma eeee işin sırrı da burada.
‘’Yapacak bir şey yok!’’
Sofralarınız bereketli ve şen,
Afiyet, şeker olsun.

Ayşen Arslangiray Kura
20.02.2012/İzmir






17 Şubat 2012 Cuma

Tatlı tatlı akşamlar; Ayva tatlısı ile başlar



Kara kışa esir olduk dostlar bu yıl.
Hiç özleme şansımız olmadı, fırtınayı, soğuğu ve kar’ı.
Uzun süreliğine konuk oldular, evlerimize, yollarımıza, köylerimize ve şehirlerimize.
Yakın bir zamanda da bizleri terk etmeye pek gönüllü görünmüyorlar.
Biliyorum, sizler de özlediniz benim gibi baharı.
Yemyeşil yaprakları, gelin gibi ağaçları süsleyen baharları.
‘’Bu uzun kış gecelerinde, içimizi ısıtacak bir tatlı tarif etsen.’’ dedim Ayışığı’na.
‘’Sihirli formüllü bir tarifim var. Sakın kimseye anlatma!’’ dedi demesine amma ben bu tarifi sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Hadi ilk malzemeleri hazırlamakla başlayalım işe.
4 adet irice ayva,
3 bardak vişne suyu,
1 çubuk kabuk tarçın,
10 adet karanfil,
5 adet kura incir,
10 adet kuru kayısı,
1 avuç kuru üzüm,
10 adet cevizin içi,
1 fincan hindistan cevizi(istenirse)
Yarım limon suyu,
Öncelikle, 3 bardak vişne suyuna, 3 bardak şekeri, tarçın ve karanfilleri katarak büyükçe bir tencerede kaynaması ve şurup haline gelmesi için orta hararetteki ocağın üzerine yerleştiriyoruz. Vişne şurubu kaynamaya dursun, biz bu arada su dolu derin bir kabın içine de yarım limonu sıkıyoruz.
Ayvaların, ilk önce alt ve üst kısımlarından kapak kesiyoruz.(Tepsiye rahat oturması için.) Kabuklarını ince ince soyarak, enine ikiye kesiyor ve ortasındaki çekirdek yuvasını kaşık yardımı ile çıkarıyoruz.
Çıkardığımız ayva çekirdeklerini ki ayva çekirdeği su ile kaynatıldığı zaman, suyu jöle kıvamına getirme özelliği vardır.
Kozmetik uzmanları; ayva çekirdeklerinin bir çay bardağı su ile kaynatılması neticesinde elde edilen jölemsi sıvının yüz için çok faydalı bir maske olduğunu ve kullanılmasını önermektedirler.
Biz ise bu kez ayva çekirdeklerini vişne şurubunun içerisine ilave ederek, şurubun daha kıvamlı olmasını sağlayacağız. Ayvaları da kararmaması için soyma işlemi biteni limonlu suyun içerisine salıyoruz.
Bu meyanda bir pratik bilgi daha vereyim. Ayva kabuklarını atmayıp, bir kabın içerisine koyarak, derin dondurucu da muhafaza eder iseniz, grip gibi sık sık mustarip olduğumuz hastalıklarda, elma kabukları, ıhlamur ve tarçın ile birlikte kaynatarak çay hazırlayabilirsiniz.
Dönelim tatlının yapımına.  Ayvaları, kaynamakta olan vişne şurubunun içine oyulmuş kısımları alt kısımda gelecek şekilde koyuyor ve yumuşak bir hal alıncaya değin pişmesini bekliyoruz. Ayvalar pişerken, incir ve kayısıları küçük küçük kıyalım. Ceviz içlerini de elimizle kırarak irice parçalar haline getirelim. Kuru üzümleri de katarak tatlının iç garnitürünü hazırlayalım.
Vişne şurubu içerisinde pişen ayvaları, kenarları derin bir cam fırın kabına yerleştirelim.  Oyulmuş iç kısımlarına da hazırladığımız garnitürü kaşıkla yerleştirelim. İyice koyulaşan vişne şurubunu da üstlerine döküp, geri kalan kısmını da kabın zeminine dökelim. Üzerini folyo ile kaplayarak, 200 derece ısıtılmış fırında 30-35 dakika kadar fırınlıyoruz.
Ayışığı’nın sihirli formülle hazırladığı ayva tatlısını, fırından çıkartarak, oda sıcaklığında soğuttuktan sonra, servis tabaklarına yerleştirip, sevdiklerimize ikram ediyoruz.
Eğer isterseniz ikramdan önce üzerine hindistan cevizi ve kırılmış fındık da serpebilirsiniz.
Gün batımının kızıl rengini alan ayvaların hem görüntüsünü hem de muhteşem tadını beğeneceğinizi umarım.
Afiyet şeker, sofralarınız bereketli ve şen, tarif kârınız Ayşen olsun.
Sevgi ve saygılarımla.

Ayşen Arslangiray Kura
17.02.2012/İzmir